Köşe Yazarları
Giriş Tarihi : 14-03-2011 01:00   Güncelleme : 14-03-2011 01:00

YAVUZ SULTAN SELİM HAN

YAVUZ SULTAN SELİM HAN

Şeyh Edabalı, Osman Gaziye: ” … Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…” diyerek nasihatlerde bulunmuştu. Osman Beyden, son padişah 6. Mehmet’e kadar üç kıtaya nam salan Osmanlı bütünleyici olmuş hem dünyaya hükmetmiş hem de hoşgörüye dayalı çelikten bir güven duvarı örerek farklı cinsten ve ırktan olan insanları bir arada huzur içinde asırlarca yaşatabilmiştir.

 

Sevgili okurlarım Osmanlı ile ilgili yazılarıma tam gaz devam ediyorum. Bu yazım da sizlere Yavuz Sultan Selim’i anlatmaya çalışacağım.

 

Osmanlı Devletinin 9. padişahı ve 74. halifesidir.  8 yıl bir saltanat sürer. 8 yılın sadece 1 ayını sarayda geçiren at üstünde seferden sefere giden, sert ve disiplinden taviz vermeyen,  inançlı, vakur biridir Selim Han.  Osmanlı padişahları içinde en sade görünümlü, süse önem vermeyen ihtişamdan hoşlanmayan bir sultandır. Bir gün Kanuni Sultan Süleyman giyinmiş kuşanmış, süslenmiş püslenmiş babası Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkmıştır. Yavuz süse püse kızdığı için Kanuniye bakıp:” Oğlum annene giyecek bir şey bırakmamışsın.”Diyerek tepkisini dile getirmiştir.

 

 Yavuz, bir Macar tarihçi tarafından küpeli bir şekilde resmedilmiştir. Hâlbuki Yavuz gösterişi sevmediği gibi İslam ahlakıyla hareket eden ehli sünneti yaşamaya çalışmış dindar bir padişahtır. İslam hukukuna göre küpe kadınlara caiz görülmüştür. Erkekler ise küpe caiz değildir. (Prof. Dr. Ahmet Akgündüz)  Hal böyle olunca Yavuz inancına da ters olan bir şeyi kulağına takmaktan hayâ eder diye düşünüyorum.Küpeli resim Yavuz'a ait olmadığı tarihçilerin hemfikridir. Muhtemelen o resim Şah İsmail'e aittir.

 

Yavuz Sultan Selim’in 8 yıllık saltanatında siyasi olarak uğraştığı en büyük sorun Şii propagandası yapan Safevi Devleti hükümdarı Şah İsmail’dir. Safevi Devleti doğuda Osmanlı için çok büyük bir tehlikeydi. Şah İsmail Safevi Devletinin sınırlarını Anadolu’ya kadar genişletmek istiyordu. Anadolu’da bölücü bir hareket içinde olan Safevi Devleti Şiilik adındaki sapkın mezhebi ile insanları huzursuz ediyordu. Sultan Selim, 1514 Çaldıran Savaşı ile Safevi Devletine ağır bir darbe indirmiş, Anadolu’yu Şii propagandasından korumuştur.

 

Yavuz, Çaldıran Savaşından sonra Mısır’ın Fethi hazırlıklarına başlayacaktır. Mercıdabık seferiyle Suriye fethedilecek akabinde Suriye’den Mısıra doğru hareket eden Osmanlı ordusu Timur ve Cengiz Han’ın cesaret edemediği Sina çölünü on binlerce kişiyle 13 günde geçip Ridaniye Seferiyle de Mısırda’ki Memlük hakimiyetine son verecek, halifeliği ele geçirerek Türk ve İslam coğrafyasında egemen güç olacaktır. Fransız Napolyon, Yavuz’dan 300 yıl sonra Sina Çölü’nü geçmek istemiş fakat geçememiş başarısız olmuştur. Askerleri sıcaktan ve susuzluktan telef olmuştur.

 

Hatta Yavuz’un Sina macerası şöyle rivayet edilir:

 

Çöl gündüz cehennem gibi sıcak, gece ise insanın kemiklerini donduracak kadar soğuktur. Askerler ve binek hayvanları perişan durumdadır. Yavuz, atıyla ordunun en önünde gitmektedir. Bir müddet sonra Yavuz, atından inerek yürümeye baslar. Askerler hayretler içinde kalır. Sultan yürürken onlar at sırtında gidemeyeceği için tüm askerler atlarından inip yürümeye başlar. Atların bile kanının kaynadığı, zor yüründüğü bu çölde, Sultan niye atından inip de yürüyor diye fısıltılar başlar. Askeri Paşalar, Yavuz'un can dostu olan, veziri ve yardımcısı Hasan Can'a;  - Ne olur Hünkâr’a sorun, acep bu ne iştir?  Askerler telef olacak derler.  Hasan Can çekine çekine Padişah Yavuz Sultan Selim Han'a neden attan indiğini sorar, Yavuz gür sesiyle şu cevabı verir; -Hasan, Hasan görmüyor musun?  Önümüzde Peygamber Efendimiz (s.a.v)  yürüyor, o yaya yürürken ben nasıl ata binerim!

 

Yavuz işini sağlama alan kanunları ve nizamı gözeterek hareket eden bir padişahtı. Katiyen fevri hareket etmez yarını düşünerek hareket ederdi. Mısır Seferinden sonra Kutsal toprakların huzuru kavuşturulması için düzenlenen bu sefer sırasında götürülen para yetmediği için bir bezirgândan ( bezirgan: ticaret yapan kişi) borç alınmıştı. Defterdar, bezirgâna teşekkür ettikten sonra bir arzusunun olup olmadığını sordu ve şu cevabı aldı: "Verdiğim altmış bin altını istemem; hazineye kalsın. Yalnız, bunun yerine oğluma günde iki akçe ile orduda cebecilik ( atlı asker olsun ) verilsin!" Defterdar bezirganın bu isteğini Padişaha iletince Yavuz Sultan Selim öfkelendi ve şöyle haykırdı: "Böyle kanunsuz bir teklif getirdiğin için seni ve o bezirganı katlederdim ama, Mekke ve Medine fatihi olan Sultan Selim bir bezirganın malına tamah ettiği için bezirganı ve defterdarını öldürttü derler. Bundan kaçınırım. Tek elden bezirgânın parasını verin ve bana bir daha böyle kanuna uymaz işler getirmeyin!"  

 

İşin enteresan tarafı bahsi geçen bezirganda bir Yahudi’dir. Osmanlı içinde yer alıp güçlenerek, kurdun elma içinde büyüyüp tahribat yaratması gibi şer amaçlıdır Bezirgan Yahudi. Lakin Yavuz buna engel olacaktır. Yavuz çok akıllı ileri görüşlü büyük bir devlet adamıdır. Osmanlı Devletinin gerileme ve dağılma döneminde Yahudiler ekonomiyi ele geçirip kilit noktalara çöreklenerek Osmanlı Devletinin çöküşünü hızlandırmışlardır.

 

Saygılarımla, esen kalın, mutlu kalın…

 

Ramazan OSMA

İletisim icin: furkanmete_55@hotmail.com

 

 

AdminAdmin