Bizi daha Çok İçine Çekecek Tartışma: Kıdem Tazminatı Fonu

Köşe Yazarları - 02-12-2011 17:15 129 kez okundu.

Bizi daha Çok İçine Çekecek Tartışma: Kıdem Tazminatı Fonu

Ücretli çalışanların maaşlarının ödenmesinde kabaca yöntem şu şekilde özetlenebilir. Kişinin gerçekte maaşı aylık brüt olarak kabul edilirse bundan sigorta primi kesiliyor ve yine gelir vergisi kesiliyor eline bu kesintilerden sonra kalan miktar net olarak ödeniyor. Kesilen Sigorta primi ve Vergi bedellerini ödeme mükellefiyeti ise çalışanın işverenine ait oluyor. Yani işveren kişiye vereceği ücretten bir kısmını sigorta olarak bir kısmını da vergi olarak alıkoyuyor yine o kişi adına Devletin kurumlarına ödüyor.

Yine işveren çalıştırdığı kişi adına kendi payına düşen sigorta prim karşılığı ayırıyor ve bunu devlete ödüyor. Nihayetinde çalışanın kazandığı ücretle ilişik bir kısım ödemeleri muhatap kurumlarına yapıyor.

Peki, kıdem tazminatı nasıl oluyor?

Kıdem tazminatı çalışanın, bulunduğu işyerinde çalıştığı süreye bağlı olarak işveren tarafından kendisine haksız çıkarmalar, emeklilik v.b yasada sayılan haller dâhilinde ödemesi gerektiği bedeldir. Bu bedelin hesaplama yöntemleri vardır. Bunun üzerinde çok durmayacağım.  Esas olan hesaplama yöntemi ve miktarın kendisi değil. Bu değerin gerçekte ne şekilde güvenceye alınabileceğidir.

Hükümetin çalışma hayatına ilişkin hazırladığı düzenlemeler arasında Kıdem Tazminatının bir fona dönüştürülmesi, bu fon içerisinde Devlet Güvencesine kavuşturulması ve yine şartları oluştuğunda muhatabına ödenmesi hazırlığı olduğu,  neredeyse tüm sendikaların bu düzenlemeye karşı çıktığı güncel ve bilinen bir durumdur.

Önce konuyu çalışan yönüyle özetlemek gerekirse;

Çalışanlar için büyük umut besleyerek hesap ettikleri, ona göre planlama yaptıkları, ona göre borçlandıkları kıdem tazminatı alacakları asla vazgeçilmez temel unsurdur.  Bu bedel üzerinde pazarlık yapılması ya da kısmen de olsa eksiltilmesi çalışanlar için feragat beklentisi söz konusu olamaz. Zira geleceklerinin bir şekilde teminatı, sigortası olarak gördükleri bu para alım gücü karşısında azalsa da önemi artan bir değerdir.

İşveren Yönüyle ele alındığında ise kıdem tazminatı bir anda toplu olarak elden çıkan ve ödenmesi için kredi alınan, yatırıma dönüştürüldüğünde daha fazla istihdam sağlayabilecek, üretime doğrudan katkı sağlayabilecek, işletmelerini büyütebilecekleri önemde yüklü bir bedel. Hele kredi yolu ile ödendiğinde maliyeti daha da artan dolayısı ile ağır yük haline gelen gider.

Sorunun aslında tam da merkezi burası; Çalışanlar kıdem tazminatlarını tam ve eksiksiz almak istemekte,  işveren ise bunun kendisi için yıkım olmasını engelleme peşinde.  İş mahkemelerinde görülen davaların büyük kısmı kıdem tazminatı ve ücret alacağına ilişkin davalar. Sonuçlandığında gerçekten yüklü maliyetler ortaya çıkmakta, ödenemeyen kıdem tazminatının işleyen en yüksek faiz oranı ile ödenmesine karar verilmekte;  masraf, vekâlet ücreti ve hatta icra giderleri ile birlikte çok da makul sayılmayacak miktara ulaşmaktadır. Elbette alacağın bu hale gelmesinin sorumlusu çalışan değildir. Ancak ulaşılan bu miktarın her işletmede hazır ve nakit olarak saklandığı da düşünülemez.

Çalışanın kıdem tazminatını alması,  işverenin de bunu ödemesine Devlet aracı olmak istemektedir. Bu maksatla fon oluşturacak ve şartlar oluştuğunda çalışana kıdem tazminatı bu fon içerisinde biriken paradan ödenecek. İşveren kendi payına düşen miktarı buraya yatıracak üzerine Devlet katkısı sağlanacak ve işleyiş bu suretle sorun olmadan yürüyüp gidecek. Kurgu böyle. Ancak sorun bu işleyişin temeline karşı çıkmakla çözülmüyor.  Ya da bu öneriyi mucize iksir olarak görmek yetmiyor.  Tereddüt konusu husus daha sigorta primi alacaklarını tahsil için ortalama 18 ayda bir af çıkaran ödeme sisteminin bu fona ait bedel işveren tarafından yatırılmazsa hangi güvenceleri içerdiğindedir. Geriye doğru Konut Edindirme Yardımı, Tasarrufu Teşvik Fonu gibi kesintilerde çalışanın payını yatırmayan işverenler bilindiği kadarı ile bir müeyyide ile karşılaşmamıştır. Üstelik bunlar arasında birçok Belediye gibi kamu kuruluşları olduğu düşünülürse endişe daha da artmakta ve haklılık kazanmaktadır. Geriye doğru bu tarz fonlarda iyi sınav verilmemiştir.  

Çalışanlar, oluşturulacak kıdem tazminatı fonunun da yine benzer akıbete uğrayacağı konusundaki şüphelerini haklı çıkaracak tecrübeye sahiptir.

Öyleyse ne yapmalı?

Kanımca böyle bir fon oluşturulacak ise esas tartışma bu fona ödeme yapmayan işverenlere yönelik müeyyidenin ne olacağı ve teminatının ne olacağı üzerinde yürütülmelidir.  İşverenler bu fona karşı her türlü borçlardan Şahsi Mal varlıkları ile de sorumlu tutulmalıdır. Özellikle Limitet Şirket ortakları ve Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu üyeleri, mali yetkilileri borcun doğumu tarihinden sonra yaptıkları tasarrufları dahi hükümsüz kılacak şekilde tüm mal varlıkları, hak ve alacakları ile şahsen sorumlu tutulmalıdır. İşçiye yapılacak ödeme için işverenin fona ödeme yapmış olma şartı aranmamalıdır. Yasal düzenleme içerisinde buna benzer hüküm yer alırsa tartışma daha olgun bir zeminde yürür.  Ne olursa olsun istemeyiz ile ne olursa olsun bu fon oluşturulmalı görüşleri ortak paydaya çekilebilir.

Bu konu yakın zamanda daha çok gündemimize gelecektir.  Ortak yolun bulunabilmesi, çalışanların beklentilerini karşılayacak, işverenin makul sayacağı çözüm hayata geçmesi yine aynı tarafların elinde olacaktır.

Saygılarımla.29.11.2011

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Başkan Şensoy Bu Ankete Kulak Ver

Başkan Şensoy Bu Ankete Kulak Ver

07-12-2020 - Köşe Yazarları

Bu da Gerze'nin Gerçeği

Bu da Gerze'nin Gerçeği

22-10-2019 - Köşe Yazarları