Anadolu’da kadınlarımızın kurtuluş mücadeleleri haklı gerekçelere dayandırılarak nice izler bırakmıştır ki geçmişi anmamak elde değildir. Yiğidi öldür ama hakkını yeme…! Mücadele, en vahimi olan harp ise kararsızlık, karışıklık ve en sonu anarşiyi tetikler. Çıkarları çıkmaz olmuş birçok sömürgeci komşularımız her bir yandan saldırırken vatansever, milliyetçi kadınlarımız bir araya gelerek Sivas’ta 1919 yılı sonlarında Başkanı Melek Reşit ve Katibi Şefika Kemal atanarak ‘’Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’’ kurularak zamane tüm olası tehditvari kurum, kuruluş, iktidar, muhalif vb. etkin rollere milletimize karşı yapılan haksızlıkların düzeltilmesi için telgraflar çekerek girişimlerde bulunulması manifesto niteliğinde göndermişlerdir.
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti üyeleri 28 Kasım 1919 tarihinde Padişaha, Sadrazam ve Dahiliye Nezaretine manifestoları ve bilhassa İstanbul’daki Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya temsilciliklerine Kilis’te Fransız tabur komutanının yayınladığı sert bir bildiri üzerine Melek Reşit ve Şefika Kemal imzalarıyla Sadaret’e ve Dahiliye Nezareti’ne çekilen ve bu vahşice davranışa engel olunmasını isteyen, yoksa ister istemez ulusal görevin yapılması zorunda kalınacağını bildiren 24 Aralık 1919 tarihli telgrafla tepkilerini göstermişlerdir.
Anadolu’nun muhtelif beldelerinde de şubeleriyle yayılarak ruhlara milli mücadeleyi aşılayan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Erzurum İslam Kadınları Cemiyeti İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilciliklerine ve Amerika Ayanına gönderdikleri 23 Aralık 1919 protesto telgrafı sonrası muhalifler tarafından kimi İstanbul gazetelerinde aleyhlerinde çıkan yalan yanlış iftira içeren yazılara nazaran İstanbul Osmanlı Matbuat Cemiyeti’ne de telgraf göndererek aleyhte yazıların son bulmasını isteyerek meramlarını ‘’Memleketimizin en mühim, en güzel aksamının işgal altında, dindaşlarımızın zulüm ve istibdat içinde inlediklerini bilmiyorlar mı.?’’ Diyerek yüksek sesle beyan etmişlerdir.
Cemiyetin her kesime gönderdiği telgraflarında belirttiği misyonunu şu şekilde belirtmektelerdi. ‘’Bizler fırka falan istemediğimiz gibi birkaç kişinin hırka kavgasına da memleketimizi feda edemeyiz. Anadolu fırka istemiyor ve istemeyecek. Biz bugün bütün Anadolu’nun müdafaa-i hukuku namına toplanmış kadın ve erkekten mürekkep bir kitle halinde memleketlerimizin müdafileriyiz. Bunu bilsinler. Eğer bu efendilerin maksatları her teşebbüs-i hayrı akamete mahkum eylemek, memlekette hiç namuslu adam bulunmadığını ilan eylemekten ibaret ise irtikâp ettikleri şu hal millet, memleket namına bir cinayettir. Tarihten korksunlar! Avrupalılar, bir memlekette intişar eden gazete o memleket ahalisinin efkar-ı umumiyesini temsil eder itikadındadırlar. İşte bağırarak söylüyoruz ki bu efendilerin neşriyatını bütün kalbimizle protesto ediyoruz.’’ İdi.
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Başkanı Melek Reşit bilahare 8 Ocak 1920 tarihinde Halide Edip Adıvar’a dahi telgraf göndererek Amerika ve Fransa Reiscumhurlarının madamları ile İngiltere ve İtalya Kraliçelerine ve Amerika Ayanıyla irtibat kurabilme fikir, öneri, düşüncelerini paylaşırlardı. Sonrası önemlisi 17 Ocak 1920 tarihinde anılan ve bilindik telgraf Fransa Cumhurbaşkanı Poincare’nin eşine ateşkes anlaşmasına güvenerek silahlarını bırakmış olan bir milletin uğradığı ağır saldırı ve haksızlıkların durdurulması ve anlaşmaların çizdiği sınırlar içindeki vatanın tümüyle Türklere teslim edilmesi yolunda eşini etkilemesi için çektiğidir.
Ve yine Halide Edip Adıvar ile istişareleri sonrası 17 Ocak 1920 tarihinde Amerika Cumhurbaşkanı Wilson’un eşine, ortaya koyduğu ilkelere güvenerek teslim olan Türk milletine haklarının verilmesi yolunda eşine ‘’Sivas’ın umum İslam kadınları bugün içtima ederek işbu telgrafnamemizle pek müşfik olacağı tabii olan kalbinize, alem-i insaniyete hizmet eden Amerika milletinin muhterem bir kadını sıfatıyla size müracaat ve istirhamda bulunuyoruz..’’ neşr ederek samimiyet içeren telgraflarını teker teker göndermekteydiler.
1 Şubat 1920 tarihinde Anadolu Kadınları Müdafaa-i Cemiyeti, Fransızların ve Ermenilerin Maraş’a yaptıkları vahşiliklerin önüne geçilmesi için gerekli girişimlerde bulunmasını Sadrazamlık ve İçişleri Bakanlarından isteyerek niyetlerini ‘’Erkeklerimiz değil, kadınlarımız bile artık bu adaletsizliğe tahammül edemeyeceğiz. Bıçak kemiğe dayandı. Türklere iki yol vardır. Ya şerefle yaşamak ya namusuyla ölmek. Üçüncü bir yol bilmiyoruz…’’ diyerek yüksek sesle haykırmışlardı. Mamafih Maraş’ta yapılan insanlık dışı davranışları Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya siyasi temsilcileri nezdinde protesto eden 1 Şubat 1920 tarihli telgraflarıyla Türkler artık zilletle yaşamaktansa şerefle ölmeyi ve ölürken de kendini öldürmek isteyenlerden birçoklarını her halde beraber götüreceklerini söylemek mecburiyetinde kalıyorlar…