Dünya değişmekte özellikle zamane Avrupa da kendi değişimini yaşamaya başlamıştı. Zamane baskın ünlü şair ve eleştirmen T.S.Eliot ‘’Avrupa Kültüründe Birlik’’ başlıklı makalesinde ‘’Avrupa’yı Avrupa yapan Hristiyanlıktır olduğunu” defalarca neşreder ki Türk kökenli birçok azınlıklar Dünya genelinde baskılara, zulümlere kayıtsızca uğratılmışlardır.
Yine bir itiraf gibi; Bulgaristan Komünist İdarenin Başbakanı Georgi Dimitrov, rejiminin asimilasyon ideolojisini 16 Şubat 1946’da ‘’Balkanlar’ın yalnız Balkanlılara ait olmasını ve Slavların Balkanlar’da başrolü oynamalarını sağlamalıyız. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’a hükmettiği geçmiş zamanın nişaneleri tamamıyla silinmelidir.’’ açıklayarak projesini paydaşlarıyla hayata getirttirmiştir.
Uzunca bir zaman hususiyetle 19’uncu yüzyıl, Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzlarını, çeşitli bahanelerle arttırdıkları dönem olmuştur mamafih yüzlerce Oryantalistlerinin araştırma inceleme babında kitaplaştıracak kadar bilgilenerek geri dönmesine izin verilmezdi. Bu danışıklı gizli aktiviteler proje içinde proje üretmeye yönelik olduğundan anlaşılması yıllar sonrası oluşumlara sebep verecekti.
Osmanlı Devleti, hâkim olduğu tüm coğrafyalarda ‘Balkanlar, Orta Doğu, Afrika, Kafkaslar vs. dili, dini, ırkı fark etmeksizin yüzbinlerce insana herkesin birlik ve beraberce yaşayabileceği şekilde hayat standartlarını oluşturmuştur. Osmanlı Devleti’nin çökertilmesiyle, Göçmenlerin iaşeleri, iskânları, sıhhileri ve üretici konuma gelebilmeleri daim öncelik olarak algılanıp en zor şartlarda dahi bilahare desteklenmişlerdir.
Özellikle 1912-1950 senelerinde yoğunluk kazanmış olup; Kıbrıs göçmenlerinin Muğla, Kozan, Silifke, Antalya illeri ve çevresine, Ege Adaları göçmenlerinin Marmaris, Fethiye, İzmir ili ve çevresine, Yunanistan göçmenlerinin Ankara, Aydın, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Edirne, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Manisa, Samsun, Tekirdağ illeri ve çevresine Yugoslavya göçmenlerinin Ankara, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Manisa, Samsun, Tekirdağ illeri ve çevresine, Bulgaristan göçmenlerinin Ankara, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Manisa, Tekirdağ illeri ve çevresine, Rusya göçmenlerinin Bursa, Eskişehir, İstanbul, Kars, Muş, Van illeri ve çevresine, İran göçmenlerinin İstanbul, Van illeri ve çevresine, Irak göçmenlerinin İstanbul ili ve Seyhan ilçesine yerleştirildiği sahih ve sabittir.
Avrupalı, Polonya, Almanya, Danimarka, Norveç, Fransa, Hollanda, Yugoslavya, Belçika Musevi göçmenlerin dahi dil, ırk, din, soy, kültürlerine bakılmaksızın büyük bir hoşgörüyle desteklenmişlerdir ki naçizane paylaşmak istediğim şu mektubu neşretmek isterim. Türkiye’nin Musevi seyahatleri hususunda sağladığı kolaylıklar için Filistin Yahudi Ajansı Reisi Vayzman 24 Ocak 1945’te Hariciye Bakanlığı’na ‘’Ekselans, Musevi göçmenlerinin Türkiye tarikiyle Filistin’e transit geçmelerini tanzim hususunda hükümetinizin ibraz ettiği yardım ve muaveneti Türkiye’deki mümessilimizden derin bir memnuniyetle öğrendim. Bu hususta Türk Makamları tarafından ittihaz olunan insani ve müşfik hattıhareket binlerce Musevi mültecisinin düşman işgali altındaki memleketlerden kurtarılması için amil olmuştur. Bu yardımdan dolayı samimi teşekkürlerimizi lütfen kabul buyurunuz. Bu çok müstacel meselede zat-ı devletlerinin ve hükümetinizin dostane ve muavenetkar devam edeceğine emin bulunuyorum.’’
Türkiye’ye ulaşabilen muhtelif dil, din, ırk, soy kültür farkındalıksız göçmenler, devletlerarası anlaşmalar dâhilinde Türkiye devletince tüm masrafları karşılanarak gelenler ve herhangi bir anlaşmaya dâhil olmayıp kendi imkânlarıyla bireysel veya kafilelerle gelenler olarak iki kısma ayrılmaktadır. Türkiye’ye giriş yaptıkları sınırlardan veya limanlardan, iskân edilecekleri yerlere sevkleri için öncelikle demir yolu tercih edilerek 1939-1945 yıllar arası demiryoluyla taşınan yolcu sayısı 258.919.000’dır ki Osmanlı Devleti zamanı 4.177.455 km olan demir yolu hattı 1945 senesinde 7.515.000 km’ye ulaştırılmıştır.
Kara yolu Osmanlı Devleti zamanında 18.335 km olup bunun 4.450 km’si toprak 13.885 km’si kırma taştan olup 1945 senesinde 41.500 km’ye ulaştırılmıştır. Elbet demiryolunun hızlı ve zahmetsiz yolculuğu her daim ulaşımda önceliğini sağlaya gelmiştir. Mamafih bu süreçte hükümetçe göçmenlerin sevki, iskânı, iaşesi vb. birçok meseleler büyük bütçeleri gerektirirken hiçbir yardım almayarak tarihe damgasını vurmuştur. Hatta zamane anlaşmalarca kabul edilemeyen veya geri gönderilen göçmenlerin çoğunun üzerlerinde paraları bulunmadığından sevkleri ve iaşeleri için gereken bütçeyi de Türkiye sağlamak zorunda kalmıştır. Gözle görülmeyen birçok atıl giderleri ilgili vilayetlerce karşılanabilmiştir.
Bu yaşananları kendi menfaatleri gereği projelendirme çabasındaki sömürgeci devletler, Batı’nın ananevi politikası olan Şark Meselesinin bir parçası olarak 18.Yüzyılın başlarından itibaren geliştirilmeye çalışılan baskıcı politikasını milyonlarca insanın canını alarak eriştirmiştir. Türkiye Devleti aldığı yerinde tedbirler sayesinde ciddi sonuçlar verecek büyük çatışmalar yaşanmadı ve bu toplum Türklerin koruyuculuğu altında milli varlık ve kimliğini geliştirmeye devam etti. Bağımsızlık savaşından yeni çıkarak bin bir zorluklarla göçmenlere kapılarını açarak büyük bir vefa örneği gösterebilen Dünya’da tek millettir kanımca Türkler.
Bu araştırma ve incelemeler sayesinde tarihçi, hadiselerin sebep ve sonuçlarını anlayarak, naklettiği haberleri elindeki kaynaklarla karşılaştırır, bu kanuna uygun ve bu kaide ve kanunlara göre cereyan etmişse haber aslına kavuşur. Bu sebepten eski bilginler tarih ilmini büyük ve ulu telakki ederler. Zamane elini mazlumlara uzatan ve hatta tüm baskılara rağmen yılmadan uzatmaya devam eden ecdat torunlarıyız. Hepimiz kardeşiz insanlığın gerektirdiği tüm evrensel değerlere sahip çıkılabilmesi temennisiyle…