Arap ülkeleri daima muhtelif akımların hedefi olmuş, olup olmaya da devam edecektir. Osmanlıyı coğrafi, iktisadi, ilmi zenginliği ile devleti Akdeniz, Balkanlar yanında Kafkasya, Ortadoğu, Orta Asya’dan tecrit edebilmek gayesiyle Batı ülkeleri planlarını sinsice uygulamışlardır.
Osmanlı’nın yüzyıllarca el altında hiçbir husumete uğramadan gözettiği topraklara Sömürgeci devletler birleşerek şer projelerini Anadolu’da İttihatçılar üzerinden başlatarak zamane Dördüncü ordu komutanı Cemal Paşa’ya , Arapların ileri gelenlerini idam ettirmişlerdir. İslam liderliğindeki Osmanlıya karşı tepki doğması amaç güdülerek İslam Arap coğrafyasında kargaşa, endişe çıkarttılar. İngilizlerin sadist, mazoşist ve agresif Lawrens'i Arap ülkelerine göndererek bilhassa Lawrensin etkisinde kalan Mekke Emiri Şerif Hüseyin ''Osmanlı dan 60 bin altın almasına, Kur'an’a el basarak Peygamberimizin ruhuna yemin ederek devlete bağlı kalacağına söz vermesine rağmen İngilizlerin baskısıyla isyan etmiştir. Mamafih yayınladığı beyanname ile de İttihatçılara 'Enver, Talat, Cemal Paşalara '' ver yansın etmiştir.
Haçlı ve Hilal çatışmasının ilk olmayan ve de son olmayacak bir örneği daha başlamış bulunuyordu. Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in isyanı karşılığı Hicaz Krallığı'na getirilerek kısa süre sonrasında Vehabi isyanıyla devrilerek Kıbrıs'a sürgün edildi. Sonrasında Amman'a getirilerek ıstırap ve acı içinde bin bir pişmanlıkla vefat etmiştir. Şerif Hüseyin'in unutulamayacak sözleri tarih sayfalarında yer alacaktır. ''Bu bizim başımıza gelenler ve gelecek olanlar, ekmek kapımız, velinimetimiz, koruyucumuz ve asırlar boyu efendimiz olan Osmanlı Devleti'ne karşı işlediğimiz günahları, giriştiğimiz isyanların ilahi bir cezasıdır. Ben velinimetime ihanet etmiş, asi bir kulum; günahım büyüktür. Kral olacağımı sandım. Duyduğum vicdan azabı ile şiddet ile vücudum büsbütün ağırlaştı. Cenab-ı Hak bu günahkar kulunu dünyada affederek ahirette daha büyük cezadan korusun...!''
Şerif Hüseyin'in hüsranla biten hayatı maalesef ailesinin de başına gelerek oğullarından Faysal, Fahrettin Paşa komutasında Medine'yi müdafaa eden Türk askerine saldıran Arap aşiret alaylarının kumandanıydı. Faysal evvela İngilizler tarafından Irak Kralı yapıldı sonra da zehirletilerek öldürülmüştür. Yerine geçen oğlu Tellal ise akli dengesini yitirerek İstanbul'a gönderilerek hayatını kaybetmiştir.
Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtan İngiliz casusu 30 yaşlarındaki Lawrence'nin yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra Lawrence unutulamayacak sözleri sarf eder ki '' Evet, onları isyana ben kışkırtmıştım. Ama öylesine vahşice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin nasıl öldürüldüklerine bakamadım; tiksindim bu vahşetten.''
İngiliz casusu Lawrencw'nin yukarıya yazdığı beyannanesi ise her şeyi zamanımızda daha iyi anlamamıza yardım ediyor şöyle ki ''Araplar hiçbir zaman bir bayrak altında toplanamazlar ve devlet kuramazlar. Çünkü birleşmelerini her çareye başvurarak önleyeceğiz. Araplar için en mükemmel idare, Türklerin himayesinde iç işlerinde tamamen bağımsız ve Kavm-i Necip (Üstün Irk) olarak itibar gördükleri Osmanlı idaresidir. Biz İngilizlerin menfaati icabı Osmanlı yı yıkacağız ve istediklerimizi elde edeceğiz. Fakat hiçbir zaman Türklerin yerini alamayacağız. Zira bu yer devamlı boş kalacaktır. Ve Türklerin yeniden güçlenip bu boşluğu doldurmasına asla imkan vermeyeceğiz.''
Avrupa'nın her daim tarihte Kan İmparatorluğuna öncülük yaptığı ve buna başkaları sebep oluyormuşçasına haklılığını öne sürerek sömürgeciliğini profesyonelce daim ettirdiğini göremeyenlerimiz maalesef halende 'Aya leğenden bakmaya'' devam etmektedirler.