1889 senesinde Dünya yeni bir düzen içine girmekteydi. Rusya’nın Avrupa’da yeni stratejik projeleri, Amerika’nın Asya ve Mezopotamya girişimleri, Japonların Sibirya ve Moğolistan üzerindeki idealleri vb. bir takım süreçlerin başlangıcıydı belki de bu zamanımızda yaşananlar..!
Japonlar Çin ve Rusya’ya karşı halkı ayaklandırarak kısa yoldan hedeflemekteydiler. Çünkü o zamane azınlık Türklerin hayali Türkistan Devletinin temellerini atabilmekti. Hatta Türkistan Devleti’nin başına Sultan Abdülhamid’in torunu şehzade Abdülkerim efendinin geçirilmesiyle hem Türk hem de İslami imaj daha uygun görülmekteydi.
Japonların ideallerinden haberdar olan Ruslar, Suriye sefirleri aracılığıyla şehzade Abdülkerim efendiye ‘’Türkistan ve Moğolistan’da mahalli bir hükümeti kendi riyasetinde kurarsa icap eden her türlü yardımı yapabileceklerini’’ bildirirler. Elbet bu arada Osmanlı da Yahudi ve Mason locaları da boş durmamakta idiler. İslam camiasında Abdülhamid Han’ın iradesi ağır bastığından dolayı neslinden gelen şehzade Abdülkerim Efendi’nin bu coğrafyada irade sahibi olması üstünlük sağlayacağı bilindiğinden kendisine yoğun ilgi gösterilmekteydi.
Osmanlı Devleti, Japonya’ya dostluk ziyareti yapma kararı alarak Yarbay Osman Bey ile Yarbay Ali Beyleri ve 1092 adet Türk denizcisini Temmuz 1889’da gönderdiler. Ağustos ayı sonu Japonya’ya varan ziyaretçiler çok iyi karşılanmışlardı. Lakin Yokohoma limanında denizcilerin kolera hastalığına yakalanmasıyla geminin karantinaya alınılması geri dönüş tarihinde çok gecikmeye sebep vermişti. İkaz edilmesine rağmen, Japonya’nın meşhur 210-220 diye anılan tayfununun olmasına rast gelen bu dönüş yolculuğunda 18 Eylül 1889’da 587 denizci şehit düşerek gemileri batmıştır. Bu üzücü olaya karşılık Japonlar kendi gemileriyle sağ kalanları İstanbul’a teslim ederler.
Tarih kitapları fazla yer vermese de bu Japonların Türkistan hayali sahih ve sabit kaynaklarca neşr edilmektedir. Şehzade Abdülkerim Efendi meselenin ciddiyetini anlama babında önce Hindistan’a sonra Japonya’ya seyahat etme kararı alır. Görüşmeler sonucunda Şarki Türkistan ve Moğolistan’daki Müslümanların liderliğini kabul ettiler. Şehzade Türkistan’a geçerek halkı teşkilatlandırarak olası engellere karşı hazırlıklı tuttuysa da herkes başka başka fikriyatlarda idi.
Çin ve Rusya’nın siyasi ve askeri müdahaleleri ağır basınca Şehzade Abdülkerim Efendi ve taraftarları Amerika’ya kaçırılarak, New York merkezli ideallerini sürdürme kararı aldılar. 3 Ağustos 1935 tarihinde şehzade kaldığı otelde ne gariptir ki ölü olarak bulunuldu. Geçmişte olduğu gibi halen de Arap liderlerde Kral, Emir, Bakan unvanları gönüllerinde ağır bastığı görülmektedir. Perde arkası gözle görülmeyen birçok oyunların haksız ne canlara sebebiyet verdiği bilinmeyen ne helallikler olduğunun farkında olmadan dünyadan göçüp giden bedenler…!
Demek ki yalnızca stratejik dostumuz Müslüman veya Türkler değilmiş ki, çıkarları neticesinde karşı safta gördüklerimizin de lehimize çalışabileceğine şahit olabiliyoruz tarihte. Açık pencerelerden kendilerini uzak tutamayanlara önerim ‘’Cesaret edebilen kazanır.’’…
Kendilerini Milliyetçilikle yâd edenler maalesef bir zaman sonra nefislerinin daha fazla daha fazla söylemlerini dinleyerek geri dönüşü olmaz. Hayatın gerçekleriyle yüzleşmeyi kendine felsefe edinerek kazanımlarını içten yürekle vatanıyla, milletiyle, halkıyla paylaşan her daim kafasını yastığa başını ferah koyar.